Cumartesi, Mayıs 20, 2006

Datça'da Yaşam


Datça tatilimiz dönüşü, hayalini kurmaya başladık orada yaşamanın... Her fırsatta gelerek her mevsimini yaşadık. Bazen umudu yitirip "Beni Datça'ya gömün" demeye başlamıştım Can Baba gibi. İster adına cesaret deyin, ister çılgınlık... 2005 yılının mayıs ayında taşındık güzel Datçamıza... İlk bir ayımız denize girmek dışında sürekli takı üretimi yapmakla ve “ Biz şimdi Datçaya yerleştik mi?” sorusunu sormakla geçti. Evimize misafir akını başlayınca Datçaya yerleştiğimiz kanatine vardık. Yazlık tezgah sezonu başladığında gündüz üretim yapıyor, geceleri ise tezgahta satıyorduk. Bazı günler 18 saat çalışsakta bize hiç öyle gelmiyordu...


Nedendir bilinmez uzaktan bakıldığımızda “Turizm Danışmanlığı” yazıyor olsa gerek, Datçaya ilk gelenler, genç çiftler “Nereyi görmeliyiz? Nereye gidelim? sorularıyla karşılaştık... Önerilerimize kulak verip, ertesi gün geçirdikleri günü bizlerle paylaşma nezaketinde bulunan çok güzel insanlarla tanıştık, keyifli sohbetlere yelken açtık. Eee hep çalışmak olmaz, birazda Datçanın yaz sezonundaki güzelliklerini de yaşamak lazım. Knidos(Mavide Uyuyan Güzel), Palamutbükü, Kargı, Ovabükü, Hayıtbükü ve daha nice güzel koylarda denize girdik. Hatta Erol abimizin Westfalia'sını alıp Knidos'a yaptığımız o gezi dönüşü Beatles müziği eşliğinde ettiğimiz danslar, sabahlara kadar dostlarımızla hatta vosdostlarımızla geçirdiğimiz keyifli zamanlar... Zaten herbir vosdostun geliş hikayeleri oldukça komikti. Garip bir tesadüftür ki buraya gelmek isteyen her vosvoscu yolda bir süprizle karşılaştı. Tayfunlar güzelim vosvoslarının ahı tutmuş olacak ki, Mazda'ları bozuldu ve bir gün rötarla Hyundai ile geldiler. Geleceklerinden haberimiz olmayan Sebo ve ailesinden öğleye doğru bir telefon aldık. Minibüslerinin benzini bittiği için Aktur'da konaklamışlar dolayısıyla bu şekilde bize haber vermek zorunda kaldılar. Daha da komiği Süha abinin olayıdır; Süha abimiz çok başkadır. Tanıyanlar bilirler. Tanımayanlara anlatmak zor. İstanbul Kaplumbağa Otomobil Derneği'ndeki arkadaşlar 12 araçla yaklaşık 31 saatlik maceralı yolculukları sonucu ulaştılar Datça'ya... Süha Abimizde bu gruptaydı fakat atlamış gelmiş önceden. Bizde Yaşarla balkonda çalışıyoruz. Bir arayalım bakalım dedik. Süha abi üzgün bir sesle açtı telefonu. Yaşar sordu “ Neredesin abi” Cevap : “Sormayın ya!!! Datça'nın ara sokaklarından birinde arabam su kaynattı (Kendiside eski vosvoscudur ama artık Uno'su var) oturdum bekliyorum”
“ E tarif etde gelelim”
“ Ne biliyim ya dağın ordayım işte” Gayri ihtiyari denize doğru bakarken gözümüze bir Uno ilişti. Aynı Süha abinin arabasının renginde. Yaşar dedi ki;
“ Abi in arabadan” İndi.
“ Arkanı dön”
“ Dalga geçme ya”
“ Dön abi sen ” Döndü.
“ Sağa dön”
“ Sola dön “
“ El salla”
“ Haydaaaaaaa bide el salla diyor ya”derken el salladı. Biz o sırada çılgınlar gibi el sallıyor, gülmekten karnımıza giren kıramplarla boğuşuyorduk. Daha ne komiklikler, gariplikler, tesadüfler....

Ah bir de Hakkı vardı ki ne eğlendik ne halaylar çektik.. Hakkı kim mi? Ankaralı. Önce 200 tane Hakkı geldi. Sonra yavaş yavaş azaldılar... Ve çeşitli illere dağıldılar. Siz geçen sene Datçada tatil yapanlardansanız Hakkıyı tanımış hatta birlikte halay çekmişsinizdir. Yok bu fırsatı kaçırmışsanız hemen söyleyelim Hakkı ördek kuklası. İşin komiği onları satan arkadaşın adı Hüseyin olmasına rağmen sezon sonu adı Hakkı oldu. Hüseyin bu sezon başka Hakkılarla gelecekmiş buna da ayrıca sevindik.




Sıkıldıkmı diye sorarsanız... Henüz değil... Zamanımız dolu dolu geçiyor çünkü... Eski Datçadaki Doğa Pansiyonda edebiyat severler ile buluşarak, şiirler okuyoruz yeni şeyler öğrenerek keyifli zamanlar geçiriyoruz. Geçtiğimiz haftalarda "Küçük Prens"'i okuduk. Tartışmakla bitiremedik. Okumayanlarınız varsa, ya da benim gibi okuduklarını unutmuşsanız tavsiye ederim mutlaka okuyun. Söz edebiyattan açılınca, Can Baba'nın kalemiyle bitirmek istiyorum...

Beni kuzum Datça’ya gömün
Geçin Ankara’yı İstanbul’u!
Oralar ağzına kadar dolu
Alabildiğine de pahalı,
Örneğin Zincirlikuyu’da
Bir mezar 750 milyona
Burası nispeten ucuzluk
Ortada kalma tehlikesi de yok
Hayır dua da istemez,
Dediğim gibi beni Datça’ya gömün
Şu deniz gören mezarlığın orda,
Gömü sanıp deşerlerse karışmam ama!

Hiç yorum yok: